Take a photo of a barcode or cover
I wanted to read The French Lieutenant’s’s Woman because A. S. Byatt mentioned the book so often in her essay collections. While I like the book, I’m not sure I see it as the wonderful, great novel that many people believe it to be.
Part of the reason, undoubtably, is that my exceptions were very high. A. S. Byatt likes it, so it’s going to blow my socks off. I loved the narrative structure of book, the constant presence of the writer character’s voice was well done. It made what would have otherwise been a non-interesting book, interesting. To took me a little to get into the book. In fact, it wasn’t until Fowles description of Sarah that I got into the book. “It was not a pretty face, like Ernestina’s. It was certainly not a beautiful face, by any period’s standard or taste. It’s sorrow welled out of it as purely, naturally and unstoppably as water out of a woodland spring. There was no artifice there, no hypocrisy, nor hysterias, no mask; and above all, no sign of madness. The madness was in the empty sea, the empty horizon, the lack of reason for such sorrow; as if the spring was natural in itself, but unnatural in welling from a desert”. Fowles has a wonderful touch with language and irony; take for instance Charles’ thoughts on Tina, “All would be well when she was truly his, in his bed and in his bank . . . and of course in his heart too”.
In some ways, though despite the ending, the book seems to go on too long with its conceit. It became wearing after a time.
Part of the reason, undoubtably, is that my exceptions were very high. A. S. Byatt likes it, so it’s going to blow my socks off. I loved the narrative structure of book, the constant presence of the writer character’s voice was well done. It made what would have otherwise been a non-interesting book, interesting. To took me a little to get into the book. In fact, it wasn’t until Fowles description of Sarah that I got into the book. “It was not a pretty face, like Ernestina’s. It was certainly not a beautiful face, by any period’s standard or taste. It’s sorrow welled out of it as purely, naturally and unstoppably as water out of a woodland spring. There was no artifice there, no hypocrisy, nor hysterias, no mask; and above all, no sign of madness. The madness was in the empty sea, the empty horizon, the lack of reason for such sorrow; as if the spring was natural in itself, but unnatural in welling from a desert”. Fowles has a wonderful touch with language and irony; take for instance Charles’ thoughts on Tina, “All would be well when she was truly his, in his bed and in his bank . . . and of course in his heart too”.
In some ways, though despite the ending, the book seems to go on too long with its conceit. It became wearing after a time.
challenging
emotional
reflective
Plot or Character Driven:
Character
Strong character development:
Yes
Loveable characters:
Complicated
Flaws of characters a main focus:
Yes
medium-paced
every day i was so excited to find time to read this and that's such a great feeling!!
I normally find 'classic' literature challenging, despite my qualifications. If the antiquated prose doesn't lose me, the esoteric language choice will.
After the first 100 pages of The French Lieutenant's Woman, I was hooked until the end. Fowles both deconstructs and portrays a more conflicted, intriguing Victorian Age than the one I'm familiar with. He also deconstructs narrative itself and examines the nature of fiction and the relationship the reader has with the author.
All this while remaining beautiful, readable, and compelling. The story of Charles, Ernestina and Sarah is familiar yet surprising, in how Fowles plays with typical love triangle tropes. The text isn't perfect. A couple of slightly misogynistic asides took me by surprise, but I must stress that those were extremely few and far between, the markers of being written in 1969.
This book made me want to read everything Fowles has ever written, and track down criticism.
After the first 100 pages of The French Lieutenant's Woman, I was hooked until the end. Fowles both deconstructs and portrays a more conflicted, intriguing Victorian Age than the one I'm familiar with. He also deconstructs narrative itself and examines the nature of fiction and the relationship the reader has with the author.
All this while remaining beautiful, readable, and compelling. The story of Charles, Ernestina and Sarah is familiar yet surprising, in how Fowles plays with typical love triangle tropes. The text isn't perfect. A couple of slightly misogynistic asides took me by surprise, but I must stress that those were extremely few and far between, the markers of being written in 1969.
This book made me want to read everything Fowles has ever written, and track down criticism.
Grubun mart ayı okumalarının dünya edebiyatı seçkisiydi.
Daha önce hiç John Fowles kitabı okumamıştım. Bu yüzden yazar ya da içerikle ilgili hiçbir bilgim yoktu. Böyle olması bir bakıma daha iyi gibi düşündüm. Okudukça tanımak...
Gelelim kitaba: Kitabın giriş bölümünde, kurguya adapte olma aşamasında biraz korktum, anlatım dili ağır gibi geldi, kurgu ilerlemeyecek gibi düşündüğümden "bitmez bu kitap" dediğim zamanlar oldu. Yavaş yavaş, olayların içine girdikçe akıcılık arttı, ve ilerledikçe şaşırtan, beklenmeyen gelişmelerle çoğu gece bir kaç sayfa daha fazla okumak için uykumdan fedakarlık ettim. Kitabı okumadıysanız buradan sonrası SPOİLER içeriyor... DİKKAT:
Baş karakterlerden Charles'in iyi niyetinden hiçbir dönem şüpheye düşmedim, çocuk sevgisi, ekonomik durumu kötüleşmesine rağmen züppe arkadaşları ile dışarı çıktığında onlar kadar ucuzlaşmayarak mekanı terk etmesi çok pozitif hissettirdi. Sarah ile yolları bir şekilde kesişmeseydi de Ernestina ile evlenmezdi sanırım... Bu süreçte kilisede kendisi ile yüzleşirken: "Ama bir kere kaçmak yetmez,dostum. Nasıl buradan Kudüs'e bir adımda gidemezsen bir kerede de kaçamazsın. Her gün, Charles, her saat, özgüllüğünü yeniden kazanmalısın. Çivi çakılmak için her an hazır bekliyor. Seçimi kendin yap. Çağının görev, şeref, özsaygı dediği hapishanede kalıp rahat edebilirsin. Ya da özgürlüğü seçip çarmıha gerilirsin. Tek dostun taşlar, dikenler, sana dönen sırtlar olur, şehirlerin sessizliği ve nefreti." cümlesinden çok etkilendiğimi belirtmeden geçemeyeceğim.
Ernestina'ya gelince Charles ile evlenseler bile mutlu olamayacak bir karakterdi. Evlilikleri belki bitmezdi ama huzurlu da olmazdı... Charles'i sevdiğini sanmıyorum ayrıca, seviyorsa bile onun asalet unvanıydı aşık olduğu bana göre.
Sarah: En başta antipatik bulduğum, hikayede yol aldıkça beni şaşırtan ve her defasında "vay arkadaş" dedirten karakter. Romanın en çok tartışılan, düşündüen zatı şahanesi. Son sayfaya kadar onun karakterini çözmeye çalışıyor insan elinde olmadan. :)
Sam: Charles'in uşağı... Kitabın nefret ettiğim tatlı su kurnazı tipi. Son sayfaları okurken kaderi ile ilgili düşündükleri gülümseten cinstendi...
Bir de Kırsal ve yoksul kesimde de evlilik öncesi cinsel ilişki son derece yaygın. Ancak hamilelik çok belirgin hale gelince çiftler evleniyor cümlesinin geçtiği satırlarda tüylerim diken diken oldu. Ne kadar çok çocuk, o kadar çalışacak işçi mantığındaki insanların evlenmek için hamileliğin "garanti" olmasını beklemesi ne acı...
Bana göre öyküde ilginizi kurgu kadar çekecek olan diğer şey Fowles'in bazen akışı kesip kendi yorumlarını beyan ettiği bölümler olacaktır. Yazarın kullandığı bu teknik elimde olmadan beni de karakterlerle ilgili ihtimalleri ele aldığım bir inceleme yazmaya yöneltti mesela. :) Bir nevi okuru ile sohbet havasında yaptığı bu araya girmelerden ben çok keyif aldım. (Orhan Pamuk'un Kafamda Bir Tuhaflık kitabında da buna benzer araya girmeler vardı ama orada karakterler birbirlerinin öykülerine müdahale ediyorlardı.) Fowles'in tekniğini daha çok beğendiğimi söyleyebilirim.
Son olarak satır aralarındaki çevirmen notlarını yeterli buldum, ama neden bilmiyorum bir şeyler eksikti sanki. İlerleyen zamanlarda cesaret edebilirsem İngilizce okumayı da denemek istiyorum. Aralara serpiştirilmiş sözler de güzeldi...
Sakin bir zamanda mutlaka okumanız gereken, keyifli bir kitap.
Daha önce hiç John Fowles kitabı okumamıştım. Bu yüzden yazar ya da içerikle ilgili hiçbir bilgim yoktu. Böyle olması bir bakıma daha iyi gibi düşündüm. Okudukça tanımak...
Gelelim kitaba: Kitabın giriş bölümünde, kurguya adapte olma aşamasında biraz korktum, anlatım dili ağır gibi geldi, kurgu ilerlemeyecek gibi düşündüğümden "bitmez bu kitap" dediğim zamanlar oldu. Yavaş yavaş, olayların içine girdikçe akıcılık arttı, ve ilerledikçe şaşırtan, beklenmeyen gelişmelerle çoğu gece bir kaç sayfa daha fazla okumak için uykumdan fedakarlık ettim. Kitabı okumadıysanız buradan sonrası SPOİLER içeriyor... DİKKAT:
Spoiler
Öykü bilindik gibi görünüyor önce, iki kadın arasında seçim yapmak zorunda kalan bir adam. Ama kurgulandığı dönem ve eserin yazıldığı yıllardaki edebiyat ortamı göz önüne alındığında çok cesur bir dille, betimleyici anlatımların hayallerimizi zorladığı bir üslupla kaleme alındığından kendinizi o dönemin içinde hissediyorsunuz.Baş karakterlerden Charles'in iyi niyetinden hiçbir dönem şüpheye düşmedim, çocuk sevgisi, ekonomik durumu kötüleşmesine rağmen züppe arkadaşları ile dışarı çıktığında onlar kadar ucuzlaşmayarak mekanı terk etmesi çok pozitif hissettirdi. Sarah ile yolları bir şekilde kesişmeseydi de Ernestina ile evlenmezdi sanırım... Bu süreçte kilisede kendisi ile yüzleşirken: "Ama bir kere kaçmak yetmez,dostum. Nasıl buradan Kudüs'e bir adımda gidemezsen bir kerede de kaçamazsın. Her gün, Charles, her saat, özgüllüğünü yeniden kazanmalısın. Çivi çakılmak için her an hazır bekliyor. Seçimi kendin yap. Çağının görev, şeref, özsaygı dediği hapishanede kalıp rahat edebilirsin. Ya da özgürlüğü seçip çarmıha gerilirsin. Tek dostun taşlar, dikenler, sana dönen sırtlar olur, şehirlerin sessizliği ve nefreti." cümlesinden çok etkilendiğimi belirtmeden geçemeyeceğim.
Ernestina'ya gelince Charles ile evlenseler bile mutlu olamayacak bir karakterdi. Evlilikleri belki bitmezdi ama huzurlu da olmazdı... Charles'i sevdiğini sanmıyorum ayrıca, seviyorsa bile onun asalet unvanıydı aşık olduğu bana göre.
Sarah: En başta antipatik bulduğum, hikayede yol aldıkça beni şaşırtan ve her defasında "vay arkadaş" dedirten karakter. Romanın en çok tartışılan, düşündüen zatı şahanesi. Son sayfaya kadar onun karakterini çözmeye çalışıyor insan elinde olmadan. :)
Sam: Charles'in uşağı... Kitabın nefret ettiğim tatlı su kurnazı tipi. Son sayfaları okurken kaderi ile ilgili düşündükleri gülümseten cinstendi...
Bir de Kırsal ve yoksul kesimde de evlilik öncesi cinsel ilişki son derece yaygın. Ancak hamilelik çok belirgin hale gelince çiftler evleniyor cümlesinin geçtiği satırlarda tüylerim diken diken oldu. Ne kadar çok çocuk, o kadar çalışacak işçi mantığındaki insanların evlenmek için hamileliğin "garanti" olmasını beklemesi ne acı...
Bana göre öyküde ilginizi kurgu kadar çekecek olan diğer şey Fowles'in bazen akışı kesip kendi yorumlarını beyan ettiği bölümler olacaktır. Yazarın kullandığı bu teknik elimde olmadan beni de karakterlerle ilgili ihtimalleri ele aldığım bir inceleme yazmaya yöneltti mesela. :) Bir nevi okuru ile sohbet havasında yaptığı bu araya girmelerden ben çok keyif aldım. (Orhan Pamuk'un Kafamda Bir Tuhaflık kitabında da buna benzer araya girmeler vardı ama orada karakterler birbirlerinin öykülerine müdahale ediyorlardı.) Fowles'in tekniğini daha çok beğendiğimi söyleyebilirim.
Spoiler
Öykünün finaline karar vermek için hikayeyi arada kesip yazı tura atan bir yazar Fowles, o satırları okurken elinizde olmadan sizin de yüreğiniz ağzınıza gelecektir. Bende öyle oldu zira. Bir nevi final ihtimallerini sergiliyor size. Hangini beğenirseniz sizin finaliniz o olsun dercesine... :)Son olarak satır aralarındaki çevirmen notlarını yeterli buldum, ama neden bilmiyorum bir şeyler eksikti sanki. İlerleyen zamanlarda cesaret edebilirsem İngilizce okumayı da denemek istiyorum. Aralara serpiştirilmiş sözler de güzeldi...
Sakin bir zamanda mutlaka okumanız gereken, keyifli bir kitap.
Really nicely written: clever and interesting. A great read.
This is set in the 1860’s though written in the 1960s. An English gentleman is engaged to a young woman who’s father has made a fortune in trade. He is not very rich, but is bringing his name to the wedding. On a trip to Lyme Regis he meets a woman, known around town as the French Lieutenants woman. This is because in the past she had an affair with a French Lieutenant and running off with him, before he abandoned her to return to France. She is now in a state of melancholy. She falls in love with him and pursues him. It’s a modern novel in that it is a different form, there are three endings. The author has also said that he wrote it as a feminist novel. I’m not sure what planet this could be considered feminist though. The main female character has little interior thought and pursuing this fairly loserish guy doesn’t seem in character. The novel is all about the man’s growth.
I bloody loved things - I bloody loved sitting on my front step in the spring sun drinking tea and listening to this. I had all sorts of ideas above how I would write some fancy post modern meta review with multiple endings.
But I can't.
This book is ruddy brilliant! not flawless - some of the sexual politics have dated - but such a satisfying experience.
It's like the last word on historical fiction, and bubble burst .
Except it isn't Bexual tons of historical fiction has been written since.
Obviously
But I can't.
This book is ruddy brilliant! not flawless - some of the sexual politics have dated - but such a satisfying experience.
It's like the last word on historical fiction, and bubble burst .
Except it isn't Bexual tons of historical fiction has been written since.
Obviously
About half the book is 'the novel'. The rest is the author's musings on the differences between 1967 and 1867 attitudes and historical settings. The writing style is light and fairly friendly, tripping along easily.
It's okay, and I'm glad I got around to reading it, but it won't be getting a repeat performance.
It's okay, and I'm glad I got around to reading it, but it won't be getting a repeat performance.