Take a photo of a barcode or cover
This was the first work I read of Dostojevski, when I was 16. Rather neurotic story, clearly modelled on Gogol. The powerful telling style of Dostojevski is immediately clear.
Also irgendwie slay aber ich hab nicht gecheckt worum es geht tbh
fast-paced
challenging
dark
funny
mysterious
reflective
sad
medium-paced
Plot or Character Driven:
Character
Strong character development:
Yes
Loveable characters:
Complicated
Diverse cast of characters:
Complicated
Flaws of characters a main focus:
Yes
slow-paced
This book was genuinely so bad I struggled to get through it not because of the actual content itself, but the way it's written. Not Dostoyevsky's best work and it's apparent. The story feels long, repetitive and I had to use chapter summaries and analysis to get me to finish. I enjoy reading but this book almost took me to my limit.
mysterious
reflective
medium-paced
Plot or Character Driven:
A mix
Strong character development:
Complicated
Loveable characters:
No
Diverse cast of characters:
Yes
Flaws of characters a main focus:
Yes
If a much cooler and more productive double of myself wants to come do my job while I go drink somewhere in peace, I’d simply let them.
Un libro muy repetitivo, un personaje principal muy extraño.
Un libro muy psicológico y filosófico, es muy cansado las constantes repeticiones pero claramente fue hecho a propósito. Una lectura confusa, pero muy analítica. Es una novela diferente, trasmite paranoia, ansiedad, psicosis, etc. Como se plasma los escenarios es magistral, esta obra es arte desde la primicia de lo raro, de la capacidad de autor y del lector para hacer muchas teorías, para cuestionar y analizar mas allá de la mente patológica de personaje principal. Se nota que Fiódor Dostoyevski era un escritor neófito esto por que tiene atisbos de la pluma de tan excelente escritor.
“Estas, señores, son mis reglas: si no lo consigo, sigo intentándolo; si lo logro, me quedo callado; y en todo caso no menosprecio a nadie. No soy un intrigante, y estoy orgulloso de ello. No sería un buen diplomático. También dicen, señores, que el pájaro vuela al cazador. Eso es cierto, y estoy dispuesto a estar de acuerdo: pero ¿quién es el cazador aquí y quién es el pájaro? ¡Eso sigue siendo una pregunta, caballeros!
“La inocencia es la fuerza de la inocencia”
“Soy un observador, un extraño, y nada más. No soy responsable de nada de lo que pase. ¡Eso es! Así será de ahora en adelante.”
“La gente buena vive honestamente, la gente buena vive sin falsedad, y nunca vienen de dos en dos...”
“El dolor se esconde en palacios dorados, y no hay escapatoria”
Un libro muy psicológico y filosófico, es muy cansado las constantes repeticiones pero claramente fue hecho a propósito. Una lectura confusa, pero muy analítica. Es una novela diferente, trasmite paranoia, ansiedad, psicosis, etc. Como se plasma los escenarios es magistral, esta obra es arte desde la primicia de lo raro, de la capacidad de autor y del lector para hacer muchas teorías, para cuestionar y analizar mas allá de la mente patológica de personaje principal. Se nota que Fiódor Dostoyevski era un escritor neófito esto por que tiene atisbos de la pluma de tan excelente escritor.
“Estas, señores, son mis reglas: si no lo consigo, sigo intentándolo; si lo logro, me quedo callado; y en todo caso no menosprecio a nadie. No soy un intrigante, y estoy orgulloso de ello. No sería un buen diplomático. También dicen, señores, que el pájaro vuela al cazador. Eso es cierto, y estoy dispuesto a estar de acuerdo: pero ¿quién es el cazador aquí y quién es el pájaro? ¡Eso sigue siendo una pregunta, caballeros!
“La inocencia es la fuerza de la inocencia”
“Soy un observador, un extraño, y nada más. No soy responsable de nada de lo que pase. ¡Eso es! Así será de ahora en adelante.”
“La gente buena vive honestamente, la gente buena vive sin falsedad, y nunca vienen de dos en dos...”
“El dolor se esconde en palacios dorados, y no hay escapatoria”
!!!! ilk kısım SPOILER !!!!
“bay golyadkin'i götüren arabanın etrafında bir süre daha insanlar görüldü; ama yavaş yavaş geride kaldılar ve sonunda tamamen gözden kayboldular. en sona bay golyadkin'in beş para etmez ikizi kalmıştı. elleri yeşil, resmi pantolonunun yan ceplerinde, halinden son derece memnun bir halde koşuyor, arabanın bir sağ yanına bir sol yanına geçiyordu; bazen arabanın penceresini tutuyor ve pencereye asılıyor, kafasını pencereden içeri sokuyor ve bay golyadkin'e veda öpücükleri gönderiyordu; ama sonunda o da yorulmaya, daha seyrek görülmeye başladı ve sonunda tamamen gözden kayboldu.”
dün geceden beri şu kısımları düşünüyorum.. dün gece okurken de bugün rümeysa'yla konuşurken de tüylerim diken diken oldu,, özellikle arabanın penceresine asıldığı ve öpücükler gönderdiği kısımda..
golyadkin'i düşünmekten yeni kitaba başlayamadım bugün hskfjsl ve onu düşünürken aklıma hep dostoyevski'nin kendisi geldi. bazı yerlerde golyadkin üzerinden biraz da kendisini anlatmış. girdiği ortamlarda sevilmediğini bilmesine rağmen kendini kabul ettirmekle oradan çekip gitme arasında kalmasıyla, sevdiği kadının önünde ne yapacağını bilemeyip aşağılanmış hissetmesiyle ve salondan KAÇMASIYLA, çoğu zaman arkasından ve bazen yüzüne edilen hakaretlere ve onca aşağılanmalara rağmen golyadkin'in doktoruna dediği gibi gizli saklı oyunlarla değil niyetini açık açık belli ederek hareket etmeleriyle tıpatıp aynılar.
yine golyadkin gibi dostoyevski de salonlarda ince komplimanları, karşısındakinin hoşuna gidecek kelime oyunlarını —golyadkin'in deyişiyle "çizmelerle parke cilalamayı"— beceremiyo. ikisi de hayatı boyunca diğerlerinin içinde hep "öteki" olmuş ;))) kendine benzer bi karakteri romanına koymasını garip bulmamakla birlikte o karakterin golyadkin gibi biri oluşunun ilginç olduğunu düşünüyorum,, ne derdin var dökül ustam yani??
burun-öteki kıyasına gelecek olursam,, evet burun'la benzer yanları vardı ama anlatı olarak bayağı farklılar bence. burun'da kovalev üzerinden hicivli bi toplum eleştirisi yapılırken ve daha absürd bi hikayeyken öteki'nde golyadkin ile içe dönüp daha derine inerek bireyin psikolojisi irdeleniyo direkt. burun güldürerek düşündürürken öteki diken üstünde tutuyo insanı,, golyadkin'in gerginliği ve paranoyası okura da yansıyo (yani en basitinden konuşurkenki kelime tekrarları dahi sabırsızlandırıp gerdi beni örneğin) ama burun'da bu yok mesela. bu bağlamda burun'dan çok palto'ya benzetilebilir anca. orada da farklılıklar var tabii ki ama neyse hskfjs yine de dostoyevski'nin gogol etkisinde yazdığı inkar edilemeyecek kadar açık yani..
burun'u okuduktan sonraki reviewumda da demiştim,, öteki yayımlandıktan sonra bu yüzden oldukça eleştirilmiş zaten ve dostoyevski'nin hevesini kırmışlar.. insancıklar'dan sonra dostoyevski'yi öve öve bitiremeyen belinski bile öteki'yi okuduktan sonra yeteneksiz olduğunu düşünüp yavaştan uzaklaşmaya başlıyo artık (ki dosto ilk bölümleri okurken belinski çok beğenmiş).. hevesi öyle kırılmış ki kardeşine yazdığı mektupta sivrilme merakımdan insanlara istediklerini veremedim, çok daha iyi olabilecek bi yapıtı harcamış olduğumu düşünmek beni öldürüyo falan diyo mesela. ki bu daha ikinci eseri ve daha 25 yaşında falan yani..
son olarak ben daha çok dr jekyll-mr hyde tarzı bi ikililik bekliyodum ama çok daha farklıydı ve kesinlikle daha tuhaf ve rahatsız ediciydi
“bay golyadkin'i götüren arabanın etrafında bir süre daha insanlar görüldü; ama yavaş yavaş geride kaldılar ve sonunda tamamen gözden kayboldular. en sona bay golyadkin'in beş para etmez ikizi kalmıştı. elleri yeşil, resmi pantolonunun yan ceplerinde, halinden son derece memnun bir halde koşuyor, arabanın bir sağ yanına bir sol yanına geçiyordu; bazen arabanın penceresini tutuyor ve pencereye asılıyor, kafasını pencereden içeri sokuyor ve bay golyadkin'e veda öpücükleri gönderiyordu; ama sonunda o da yorulmaya, daha seyrek görülmeye başladı ve sonunda tamamen gözden kayboldu.”
dün geceden beri şu kısımları düşünüyorum.. dün gece okurken de bugün rümeysa'yla konuşurken de tüylerim diken diken oldu,, özellikle arabanın penceresine asıldığı ve öpücükler gönderdiği kısımda..
golyadkin'i düşünmekten yeni kitaba başlayamadım bugün hskfjsl ve onu düşünürken aklıma hep dostoyevski'nin kendisi geldi. bazı yerlerde golyadkin üzerinden biraz da kendisini anlatmış. girdiği ortamlarda sevilmediğini bilmesine rağmen kendini kabul ettirmekle oradan çekip gitme arasında kalmasıyla, sevdiği kadının önünde ne yapacağını bilemeyip aşağılanmış hissetmesiyle ve salondan KAÇMASIYLA, çoğu zaman arkasından ve bazen yüzüne edilen hakaretlere ve onca aşağılanmalara rağmen golyadkin'in doktoruna dediği gibi gizli saklı oyunlarla değil niyetini açık açık belli ederek hareket etmeleriyle tıpatıp aynılar.
yine golyadkin gibi dostoyevski de salonlarda ince komplimanları, karşısındakinin hoşuna gidecek kelime oyunlarını —golyadkin'in deyişiyle "çizmelerle parke cilalamayı"— beceremiyo. ikisi de hayatı boyunca diğerlerinin içinde hep "öteki" olmuş ;))) kendine benzer bi karakteri romanına koymasını garip bulmamakla birlikte o karakterin golyadkin gibi biri oluşunun ilginç olduğunu düşünüyorum,, ne derdin var dökül ustam yani??
burun-öteki kıyasına gelecek olursam,, evet burun'la benzer yanları vardı ama anlatı olarak bayağı farklılar bence. burun'da kovalev üzerinden hicivli bi toplum eleştirisi yapılırken ve daha absürd bi hikayeyken öteki'nde golyadkin ile içe dönüp daha derine inerek bireyin psikolojisi irdeleniyo direkt. burun güldürerek düşündürürken öteki diken üstünde tutuyo insanı,, golyadkin'in gerginliği ve paranoyası okura da yansıyo (yani en basitinden konuşurkenki kelime tekrarları dahi sabırsızlandırıp gerdi beni örneğin) ama burun'da bu yok mesela. bu bağlamda burun'dan çok palto'ya benzetilebilir anca. orada da farklılıklar var tabii ki ama neyse hskfjs yine de dostoyevski'nin gogol etkisinde yazdığı inkar edilemeyecek kadar açık yani..
burun'u okuduktan sonraki reviewumda da demiştim,, öteki yayımlandıktan sonra bu yüzden oldukça eleştirilmiş zaten ve dostoyevski'nin hevesini kırmışlar.. insancıklar'dan sonra dostoyevski'yi öve öve bitiremeyen belinski bile öteki'yi okuduktan sonra yeteneksiz olduğunu düşünüp yavaştan uzaklaşmaya başlıyo artık (ki dosto ilk bölümleri okurken belinski çok beğenmiş).. hevesi öyle kırılmış ki kardeşine yazdığı mektupta sivrilme merakımdan insanlara istediklerini veremedim, çok daha iyi olabilecek bi yapıtı harcamış olduğumu düşünmek beni öldürüyo falan diyo mesela. ki bu daha ikinci eseri ve daha 25 yaşında falan yani..
son olarak ben daha çok dr jekyll-mr hyde tarzı bi ikililik bekliyodum ama çok daha farklıydı ve kesinlikle daha tuhaf ve rahatsız ediciydi