Scan barcode
A review by bfmermer
Nina Simone's Gum: A Memoir of Things Lost and Found by Warren Ellis
4.0
Warren Ellis'i (Bad Seeds'ten dolayı) çok severim ama ne yalan söyleyeyim bu kitaba başlarken çok büyük beklentilerim yoktu. Kurguyu gerçeğe her zaman tercih ederim zaten, doğrudan gerçeği ilgi çekici bir şekilde anlatmak için ise gerçekten iyi bir anlatıcı olmak gerekiyor (bknz. Patti Smith). Sadece enstrümantal becerileriyle tanıdığımız Ellis'ten böyle bir başarı beklemek biraz da haksızlık olacaktı bence. Ancak ne mutlu bana ki yanılmışım.
Kitabın beni en çok şaşırtan tarafı gerçekten de merkezinde Nina Simone'un sakızının olması. 1999'da Nick Cave'in küratörlüğünü üstlendiği bir festivalde sahne alır Nina Simone. Sahneye çıkarken ağzında bir sakız vardır, piyanosunun başına oturunca bu sakızı da çıkarıp piyanonun alt tarafına yapıştırır. Konser herkesi büyüler. Simone sahneden indikten sonra da Warren Ellis gidip sakızı yine Simone'un terini sildiği ve piyanonun üstünde bıraktığı havlunun arasına alarak çantasına atar. Okuyunca kulağa saçma gelmiyor mu sizce de? Takıntı yaptığı ünlünün saç telini ebay'den satın almak için servet harcayan birinden bekleyeceğimiz bir davranış sanki bu. Kitabın devamında ise Nina Simone'un teriyle muhafaza edilen bu sakızın nasıl karşılaştığı herkesi bir şekilde etkisi altına alan bir kutsal nesneye dönüştüğünü okuyoruz ki kitabın büyüsü de burada yatıyor; bunları Ellis'in ağzından, onun geçmişiyle ve deneyimleriyle iç içe okuduğunuzda her şey anlam kazanıyor.
Aslında "şey"lerin taşıdığı değerin fiziksel varlıklarından öte bizim onlara yüklediğimiz anlamdan geldiğini biliyoruz hepimiz. Yolda bulduğumuz şekli güzel bir taş bazen uğur nesnesi oluyor bizim için ve aylarca cebimizde dolaşıyor, çocukken taktığımız künye annemizin çekmecesinde sonraki nesillere aktarılmayı bekleyen bir andaca dönüşüyor, başka zaman görsek dikkatimizi dahi çekmeyecek nesneler arkadaşlarımızın elinde, onların sözleriyle karşımıza çıkınca kutsal emanetler gibi değer kazanıyor birden. Bu değer vermenin insanlar arasında paylaşılabilen, o nesnenin zamanla bir nevi "müritler" oluşturmasına olanak sağlayan toplumsal bir hadiseye dönüşmesi Nina Simone's Gum'ın da temel meselelerinden birisi. Ellis kendinden başlayarak 20 sene elinde tuttuğu, gezdirdiği, sakladığı bir sakız parçasının birçok insanı nasıl etkileyebildiğini, taşıdığı anlamın zamanla ve insanla çoğalarak müzede yüksek güvenlik önlemleri alınmış bir cam fanusta sergilenecek, ölçüleri alınıp mücevhere dönüştürülecek, belki insanların önünde buluşacağı heykeli yapılacak bir "eser"e nasıl dönüşebildiğini anlatıyor.
Ellis başka şeylerden de bahsediyor tabi. Çocukluğunu, müziğe nasıl başladığını, Yunan sanatçı Arleta ya da sonradan kendisinin en büyük işbirlikçilerinden biri olacak Nick Cave gibi yolunun kesiştiği birçok insanla olan ilişkisini kitap boyunca okuyoruz. Tüm bunlar -insanlar, deneyimler- bir yandan da sakızın yolculuğuna anlam kazandırıyor. Kitap boyunca birçok fotoğrafla da hikayeyi somutlaştırıyor Ellis. Zaten projenin en başında sadece sakızın süreç boyunca çekilmiş fotoğraflarından oluşan bir kitap varmış Ellis'in aklında ama neyse ki hayat karşısına onu doğru tarafa yönlendirebilecek insanları çıkarmış da hem Nina Simone'un sakızına daha fazla anlam katan hem de sakızdan aldığı anlamı çoğaltarak kendi başına değerli bir nesneye dönüşen bu anlatıyı okuyabiliyoruz okurlar olarak.
Ellis yazmaya devam eder mi bilmiyorum. Kitabın bir yerinde "bir hatırattan daha can sıkıcı bir şey düşünemediğini" söylüyor. Gelgelelim Nina Simone's Gum bırakın sıkıcı olmayı her sayfasında tutkuyla dolu hissettiren harika bir metin. Çok sevdim ben. Umarım Warren Ellis'in ağzından daha fazla hikaye dinleme fırsatımız olur.
Kitabın beni en çok şaşırtan tarafı gerçekten de merkezinde Nina Simone'un sakızının olması. 1999'da Nick Cave'in küratörlüğünü üstlendiği bir festivalde sahne alır Nina Simone. Sahneye çıkarken ağzında bir sakız vardır, piyanosunun başına oturunca bu sakızı da çıkarıp piyanonun alt tarafına yapıştırır. Konser herkesi büyüler. Simone sahneden indikten sonra da Warren Ellis gidip sakızı yine Simone'un terini sildiği ve piyanonun üstünde bıraktığı havlunun arasına alarak çantasına atar. Okuyunca kulağa saçma gelmiyor mu sizce de? Takıntı yaptığı ünlünün saç telini ebay'den satın almak için servet harcayan birinden bekleyeceğimiz bir davranış sanki bu. Kitabın devamında ise Nina Simone'un teriyle muhafaza edilen bu sakızın nasıl karşılaştığı herkesi bir şekilde etkisi altına alan bir kutsal nesneye dönüştüğünü okuyoruz ki kitabın büyüsü de burada yatıyor; bunları Ellis'in ağzından, onun geçmişiyle ve deneyimleriyle iç içe okuduğunuzda her şey anlam kazanıyor.
Aslında "şey"lerin taşıdığı değerin fiziksel varlıklarından öte bizim onlara yüklediğimiz anlamdan geldiğini biliyoruz hepimiz. Yolda bulduğumuz şekli güzel bir taş bazen uğur nesnesi oluyor bizim için ve aylarca cebimizde dolaşıyor, çocukken taktığımız künye annemizin çekmecesinde sonraki nesillere aktarılmayı bekleyen bir andaca dönüşüyor, başka zaman görsek dikkatimizi dahi çekmeyecek nesneler arkadaşlarımızın elinde, onların sözleriyle karşımıza çıkınca kutsal emanetler gibi değer kazanıyor birden. Bu değer vermenin insanlar arasında paylaşılabilen, o nesnenin zamanla bir nevi "müritler" oluşturmasına olanak sağlayan toplumsal bir hadiseye dönüşmesi Nina Simone's Gum'ın da temel meselelerinden birisi. Ellis kendinden başlayarak 20 sene elinde tuttuğu, gezdirdiği, sakladığı bir sakız parçasının birçok insanı nasıl etkileyebildiğini, taşıdığı anlamın zamanla ve insanla çoğalarak müzede yüksek güvenlik önlemleri alınmış bir cam fanusta sergilenecek, ölçüleri alınıp mücevhere dönüştürülecek, belki insanların önünde buluşacağı heykeli yapılacak bir "eser"e nasıl dönüşebildiğini anlatıyor.
Ellis başka şeylerden de bahsediyor tabi. Çocukluğunu, müziğe nasıl başladığını, Yunan sanatçı Arleta ya da sonradan kendisinin en büyük işbirlikçilerinden biri olacak Nick Cave gibi yolunun kesiştiği birçok insanla olan ilişkisini kitap boyunca okuyoruz. Tüm bunlar -insanlar, deneyimler- bir yandan da sakızın yolculuğuna anlam kazandırıyor. Kitap boyunca birçok fotoğrafla da hikayeyi somutlaştırıyor Ellis. Zaten projenin en başında sadece sakızın süreç boyunca çekilmiş fotoğraflarından oluşan bir kitap varmış Ellis'in aklında ama neyse ki hayat karşısına onu doğru tarafa yönlendirebilecek insanları çıkarmış da hem Nina Simone'un sakızına daha fazla anlam katan hem de sakızdan aldığı anlamı çoğaltarak kendi başına değerli bir nesneye dönüşen bu anlatıyı okuyabiliyoruz okurlar olarak.
Ellis yazmaya devam eder mi bilmiyorum. Kitabın bir yerinde "bir hatırattan daha can sıkıcı bir şey düşünemediğini" söylüyor. Gelgelelim Nina Simone's Gum bırakın sıkıcı olmayı her sayfasında tutkuyla dolu hissettiren harika bir metin. Çok sevdim ben. Umarım Warren Ellis'in ağzından daha fazla hikaye dinleme fırsatımız olur.