You need to sign in or sign up before continuing.
Take a photo of a barcode or cover
caterinasforza 's review for:
Mağara
by José Saramago
Bu haftaki edebiyat seçkimiz "Bizim Büyük Challangemiz" okumaları kapsamında Jose Saramago'nun Mağara isimli eseri. Kitabı sosyal medyada gezinirken ne okuyorum.org'da karşıma çıkan makale sayesinde buldum. İnternet nereye bakacağını bilirsen güzel süprizler yapabiliyor.
Uzatmadan içeriğe ve kendi notlarıma geçeyim:

Çömlekçi Cipriano Algor, kızı Marta, Marta’nın kocası Marçal ve köpek Buldum'un hayatına konuk olup bizim AVM dediğimiz Saramago'nun "Merkez" diye nitelendirdiği varlığın(!) hayatımızdaki yeri ve bu yerin Algorlar'la Marçal ve Buldum üzerindeki yankılarını okuyacaksınız.
Saramago bildiğimiz gibi. Bir cümleyi bir paragrafla, bazen de bir sayfayla anlatan; diyalogları paragların içine saklayan ve bir kere dikkatinizi toplayınca esir alan sevgili yazarımız... Kitapta en çok hangi karakteri sevdiğime gelince: Bu defa köpek Buldum'a Saramago tarafından giydirilen karakteri okurken kendimden çok şey buldum.
Güzeldi velhasıl, günümüz tüketim dünyasına Saramago'nun eleştirel gözünden bakmak isterseniz kaçırmayın derim!
Gelelim satırlardan cımbızladıklarıma
"O Acı yenilgilerin en başta gelen nedenleri, stratejiden yoksunluk, taktik demeye bin şahit isteyen çağdışı nafile çabalar ve güçlerin birleştirilememesi, yani her adamın kendi başına buyruk davranmasıydı."
"Söylediğimiz her söz, söylenmeyi kendi özünden ötürü değil, ağızdan çıkmasının yaratacağı sonuçlardan ötürü daha çok hak eden başka bir sözün yerini alıyordu."
"Mezar başında uzun uzun dikilen adam, kendisini izliyordur mutlaka, daha da kötüsü, başkalarının onu izlemesini istiyordur mutlaka."
"...bizim havanın nasıl olduğuna bakmaktaki amacımız, hava bizim istediğimiz şeyi mi yapıyor diye kontrol etmektir, başka bir şey değil."
" Kafası karışık olanlara, kendini bilmek gibi erdem olmaz, deriz, sanki insanın kendini bilmesi, dört işlem adıyla anılan aritmetik hareketlerinin en zor ve karmaşık, üstelik adı sanı bilinmeyen beşinci kardeşi değilmiş gibi, çevresinde olan bitene karşı kayıtsız kalanlara, azimle sıçan betonu deler, deriz, sanki dünyanın acı ve acımasız gerçekleri sözün aksini kanıtlamıyormuş gibi. Ve kararsızlara, başlamak bitirmebin yarısıdır, deriz, sanki başladığımız nokta gevşekçe sarılmış bir yün çilesinin apack önümüzde duran ucuymuş ve onu çekmeye başladıktan sonra çilenin sonuna rahatça ulaşacakmışız, üstelik bu arada hiç kör düğüme, eprimiş yünlere rastlamayacak, bir basma kalıp söz daha kullanacak olursak, sessiz sedasız çile dolduracakmışız gibi."
"...başlangıç bitirmenin yarısı falan değil, salt başlangıçtır ve ondan önce ne olup bittiyse beş para etmez."
"Ansiklopediler hareketsiz sinema makineleri gibidir, bobinleri sıkışmış bu projektörler, sonsuza dek ve hiç değişmeden durmakla lanetlenmiş, bu nedenle de zaman içinde eskiyen, köhneleşen ve gereksizleşen birtakım sahneleri delice bir inatla hiç bıkmadan yansıtırlar."
"Günün getirecekleri bir şeydir, bizim o güne nasıl bir katkıda bulunacağımız başka bir şey... Yaşadığımız güne getirdiğimiz şey, bir önceki gündür, hayat dediğin de önceki günleri sırtında taşımaktan ibarettir, nasıl ki taş toplayan bir adam an gelir topladıklarını taşıyamaz olur, biz de bir gün gelir sırtımızdaki günlerin ağırlığı altında eziliriz ve konu kapanır, yani insanın son günü, başka bir günün önceki günü olmayan bir gündür"
"Her baba bir zamanlar oğuldu, oğulların çoğu gün geliyor baba oluyor ama kimileri geçmişte ne olduğunu unutuyor, diğerlerine de gelecekte ne olacaklarını anlatmanın yolu yok."
"...her insanın bir ada olduğunu söylerler, ama doğru değil bu, her insan bir ıssızlık, evet buldum, hepimiz kendi ıssızlığımızın içindeyiz, o ıssızlık bizi oluşturuyor."
"Bir şeyin olacağını bildiğiniz zaman onu zaten olmuş gibi algılarsınız, beklentiler şaşkınlık etkenini yok etmekle kalmaz, duyguları da köreltir ve gereksizleştirir, insanın arzuladığı veya korktuğu bir şey, arzulama veya korkma süreci sırasında zaten yaşanıp bitmiştir."
Uzatmadan içeriğe ve kendi notlarıma geçeyim:

Çömlekçi Cipriano Algor, kızı Marta, Marta’nın kocası Marçal ve köpek Buldum'un hayatına konuk olup bizim AVM dediğimiz Saramago'nun "Merkez" diye nitelendirdiği varlığın(!) hayatımızdaki yeri ve bu yerin Algorlar'la Marçal ve Buldum üzerindeki yankılarını okuyacaksınız.
Saramago bildiğimiz gibi. Bir cümleyi bir paragrafla, bazen de bir sayfayla anlatan; diyalogları paragların içine saklayan ve bir kere dikkatinizi toplayınca esir alan sevgili yazarımız... Kitapta en çok hangi karakteri sevdiğime gelince: Bu defa köpek Buldum'a Saramago tarafından giydirilen karakteri okurken kendimden çok şey buldum.
Güzeldi velhasıl, günümüz tüketim dünyasına Saramago'nun eleştirel gözünden bakmak isterseniz kaçırmayın derim!
Gelelim satırlardan cımbızladıklarıma
"O Acı yenilgilerin en başta gelen nedenleri, stratejiden yoksunluk, taktik demeye bin şahit isteyen çağdışı nafile çabalar ve güçlerin birleştirilememesi, yani her adamın kendi başına buyruk davranmasıydı."
"Söylediğimiz her söz, söylenmeyi kendi özünden ötürü değil, ağızdan çıkmasının yaratacağı sonuçlardan ötürü daha çok hak eden başka bir sözün yerini alıyordu."
"Mezar başında uzun uzun dikilen adam, kendisini izliyordur mutlaka, daha da kötüsü, başkalarının onu izlemesini istiyordur mutlaka."
"...bizim havanın nasıl olduğuna bakmaktaki amacımız, hava bizim istediğimiz şeyi mi yapıyor diye kontrol etmektir, başka bir şey değil."
" Kafası karışık olanlara, kendini bilmek gibi erdem olmaz, deriz, sanki insanın kendini bilmesi, dört işlem adıyla anılan aritmetik hareketlerinin en zor ve karmaşık, üstelik adı sanı bilinmeyen beşinci kardeşi değilmiş gibi, çevresinde olan bitene karşı kayıtsız kalanlara, azimle sıçan betonu deler, deriz, sanki dünyanın acı ve acımasız gerçekleri sözün aksini kanıtlamıyormuş gibi. Ve kararsızlara, başlamak bitirmebin yarısıdır, deriz, sanki başladığımız nokta gevşekçe sarılmış bir yün çilesinin apack önümüzde duran ucuymuş ve onu çekmeye başladıktan sonra çilenin sonuna rahatça ulaşacakmışız, üstelik bu arada hiç kör düğüme, eprimiş yünlere rastlamayacak, bir basma kalıp söz daha kullanacak olursak, sessiz sedasız çile dolduracakmışız gibi."
"...başlangıç bitirmenin yarısı falan değil, salt başlangıçtır ve ondan önce ne olup bittiyse beş para etmez."
"Ansiklopediler hareketsiz sinema makineleri gibidir, bobinleri sıkışmış bu projektörler, sonsuza dek ve hiç değişmeden durmakla lanetlenmiş, bu nedenle de zaman içinde eskiyen, köhneleşen ve gereksizleşen birtakım sahneleri delice bir inatla hiç bıkmadan yansıtırlar."
"Günün getirecekleri bir şeydir, bizim o güne nasıl bir katkıda bulunacağımız başka bir şey... Yaşadığımız güne getirdiğimiz şey, bir önceki gündür, hayat dediğin de önceki günleri sırtında taşımaktan ibarettir, nasıl ki taş toplayan bir adam an gelir topladıklarını taşıyamaz olur, biz de bir gün gelir sırtımızdaki günlerin ağırlığı altında eziliriz ve konu kapanır, yani insanın son günü, başka bir günün önceki günü olmayan bir gündür"
"Her baba bir zamanlar oğuldu, oğulların çoğu gün geliyor baba oluyor ama kimileri geçmişte ne olduğunu unutuyor, diğerlerine de gelecekte ne olacaklarını anlatmanın yolu yok."
"...her insanın bir ada olduğunu söylerler, ama doğru değil bu, her insan bir ıssızlık, evet buldum, hepimiz kendi ıssızlığımızın içindeyiz, o ıssızlık bizi oluşturuyor."
"Bir şeyin olacağını bildiğiniz zaman onu zaten olmuş gibi algılarsınız, beklentiler şaşkınlık etkenini yok etmekle kalmaz, duyguları da köreltir ve gereksizleştirir, insanın arzuladığı veya korktuğu bir şey, arzulama veya korkma süreci sırasında zaten yaşanıp bitmiştir."