You need to sign in or sign up before continuing.
Take a photo of a barcode or cover
oblomov420's Reviews (15)
one thing about orhan pamuk,, he's saurr good at writing obsessive characters that you can't read it without feeling uncomfortable.. bunun zirvesi tabii ki masumiyet müzesi kemal ama osman da beni neredeyse kemal kadar rahatsız etti diyebilirim. osman'ın nereye kadar gideceğini, artık nerede duracağını merakla okudum
bir de dante'den yeni hayat ve ilahi komedya'yı okuduktan sonra tekrar dönüp okumak istiyorum. o zaman daha keyif alacağımı düşünüyorum. bu artık ilahi komedya'yı okumam için bir işaret olabilirr
bir de dante'den yeni hayat ve ilahi komedya'yı okuduktan sonra tekrar dönüp okumak istiyorum. o zaman daha keyif alacağımı düşünüyorum. bu artık ilahi komedya'yı okumam için bir işaret olabilirr
!!!! ilk kısım SPOILER !!!!
“bay golyadkin'i götüren arabanın etrafında bir süre daha insanlar görüldü; ama yavaş yavaş geride kaldılar ve sonunda tamamen gözden kayboldular. en sona bay golyadkin'in beş para etmez ikizi kalmıştı. elleri yeşil, resmi pantolonunun yan ceplerinde, halinden son derece memnun bir halde koşuyor, arabanın bir sağ yanına bir sol yanına geçiyordu; bazen arabanın penceresini tutuyor ve pencereye asılıyor, kafasını pencereden içeri sokuyor ve bay golyadkin'e veda öpücükleri gönderiyordu; ama sonunda o da yorulmaya, daha seyrek görülmeye başladı ve sonunda tamamen gözden kayboldu.”
dün geceden beri şu kısımları düşünüyorum.. dün gece okurken de bugün rümeysa'yla konuşurken de tüylerim diken diken oldu,, özellikle arabanın penceresine asıldığı ve öpücükler gönderdiği kısımda..
golyadkin'i düşünmekten yeni kitaba başlayamadım bugün hskfjsl ve onu düşünürken aklıma hep dostoyevski'nin kendisi geldi. bazı yerlerde golyadkin üzerinden biraz da kendisini anlatmış. girdiği ortamlarda sevilmediğini bilmesine rağmen kendini kabul ettirmekle oradan çekip gitme arasında kalmasıyla, sevdiği kadının önünde ne yapacağını bilemeyip aşağılanmış hissetmesiyle ve salondan KAÇMASIYLA, çoğu zaman arkasından ve bazen yüzüne edilen hakaretlere ve onca aşağılanmalara rağmen golyadkin'in doktoruna dediği gibi gizli saklı oyunlarla değil niyetini açık açık belli ederek hareket etmeleriyle tıpatıp aynılar.
yine golyadkin gibi dostoyevski de salonlarda ince komplimanları, karşısındakinin hoşuna gidecek kelime oyunlarını —golyadkin'in deyişiyle "çizmelerle parke cilalamayı"— beceremiyo. ikisi de hayatı boyunca diğerlerinin içinde hep "öteki" olmuş ;))) kendine benzer bi karakteri romanına koymasını garip bulmamakla birlikte o karakterin golyadkin gibi biri oluşunun ilginç olduğunu düşünüyorum,, ne derdin var dökül ustam yani??
burun-öteki kıyasına gelecek olursam,, evet burun'la benzer yanları vardı ama anlatı olarak bayağı farklılar bence. burun'da kovalev üzerinden hicivli bi toplum eleştirisi yapılırken ve daha absürd bi hikayeyken öteki'nde golyadkin ile içe dönüp daha derine inerek bireyin psikolojisi irdeleniyo direkt. burun güldürerek düşündürürken öteki diken üstünde tutuyo insanı,, golyadkin'in gerginliği ve paranoyası okura da yansıyo (yani en basitinden konuşurkenki kelime tekrarları dahi sabırsızlandırıp gerdi beni örneğin) ama burun'da bu yok mesela. bu bağlamda burun'dan çok palto'ya benzetilebilir anca. orada da farklılıklar var tabii ki ama neyse hskfjs yine de dostoyevski'nin gogol etkisinde yazdığı inkar edilemeyecek kadar açık yani..
burun'u okuduktan sonraki reviewumda da demiştim,, öteki yayımlandıktan sonra bu yüzden oldukça eleştirilmiş zaten ve dostoyevski'nin hevesini kırmışlar.. insancıklar'dan sonra dostoyevski'yi öve öve bitiremeyen belinski bile öteki'yi okuduktan sonra yeteneksiz olduğunu düşünüp yavaştan uzaklaşmaya başlıyo artık (ki dosto ilk bölümleri okurken belinski çok beğenmiş).. hevesi öyle kırılmış ki kardeşine yazdığı mektupta sivrilme merakımdan insanlara istediklerini veremedim, çok daha iyi olabilecek bi yapıtı harcamış olduğumu düşünmek beni öldürüyo falan diyo mesela. ki bu daha ikinci eseri ve daha 25 yaşında falan yani..
son olarak ben daha çok dr jekyll-mr hyde tarzı bi ikililik bekliyodum ama çok daha farklıydı ve kesinlikle daha tuhaf ve rahatsız ediciydi
“bay golyadkin'i götüren arabanın etrafında bir süre daha insanlar görüldü; ama yavaş yavaş geride kaldılar ve sonunda tamamen gözden kayboldular. en sona bay golyadkin'in beş para etmez ikizi kalmıştı. elleri yeşil, resmi pantolonunun yan ceplerinde, halinden son derece memnun bir halde koşuyor, arabanın bir sağ yanına bir sol yanına geçiyordu; bazen arabanın penceresini tutuyor ve pencereye asılıyor, kafasını pencereden içeri sokuyor ve bay golyadkin'e veda öpücükleri gönderiyordu; ama sonunda o da yorulmaya, daha seyrek görülmeye başladı ve sonunda tamamen gözden kayboldu.”
dün geceden beri şu kısımları düşünüyorum.. dün gece okurken de bugün rümeysa'yla konuşurken de tüylerim diken diken oldu,, özellikle arabanın penceresine asıldığı ve öpücükler gönderdiği kısımda..
golyadkin'i düşünmekten yeni kitaba başlayamadım bugün hskfjsl ve onu düşünürken aklıma hep dostoyevski'nin kendisi geldi. bazı yerlerde golyadkin üzerinden biraz da kendisini anlatmış. girdiği ortamlarda sevilmediğini bilmesine rağmen kendini kabul ettirmekle oradan çekip gitme arasında kalmasıyla, sevdiği kadının önünde ne yapacağını bilemeyip aşağılanmış hissetmesiyle ve salondan KAÇMASIYLA, çoğu zaman arkasından ve bazen yüzüne edilen hakaretlere ve onca aşağılanmalara rağmen golyadkin'in doktoruna dediği gibi gizli saklı oyunlarla değil niyetini açık açık belli ederek hareket etmeleriyle tıpatıp aynılar.
yine golyadkin gibi dostoyevski de salonlarda ince komplimanları, karşısındakinin hoşuna gidecek kelime oyunlarını —golyadkin'in deyişiyle "çizmelerle parke cilalamayı"— beceremiyo. ikisi de hayatı boyunca diğerlerinin içinde hep "öteki" olmuş ;))) kendine benzer bi karakteri romanına koymasını garip bulmamakla birlikte o karakterin golyadkin gibi biri oluşunun ilginç olduğunu düşünüyorum,, ne derdin var dökül ustam yani??
burun-öteki kıyasına gelecek olursam,, evet burun'la benzer yanları vardı ama anlatı olarak bayağı farklılar bence. burun'da kovalev üzerinden hicivli bi toplum eleştirisi yapılırken ve daha absürd bi hikayeyken öteki'nde golyadkin ile içe dönüp daha derine inerek bireyin psikolojisi irdeleniyo direkt. burun güldürerek düşündürürken öteki diken üstünde tutuyo insanı,, golyadkin'in gerginliği ve paranoyası okura da yansıyo (yani en basitinden konuşurkenki kelime tekrarları dahi sabırsızlandırıp gerdi beni örneğin) ama burun'da bu yok mesela. bu bağlamda burun'dan çok palto'ya benzetilebilir anca. orada da farklılıklar var tabii ki ama neyse hskfjs yine de dostoyevski'nin gogol etkisinde yazdığı inkar edilemeyecek kadar açık yani..
burun'u okuduktan sonraki reviewumda da demiştim,, öteki yayımlandıktan sonra bu yüzden oldukça eleştirilmiş zaten ve dostoyevski'nin hevesini kırmışlar.. insancıklar'dan sonra dostoyevski'yi öve öve bitiremeyen belinski bile öteki'yi okuduktan sonra yeteneksiz olduğunu düşünüp yavaştan uzaklaşmaya başlıyo artık (ki dosto ilk bölümleri okurken belinski çok beğenmiş).. hevesi öyle kırılmış ki kardeşine yazdığı mektupta sivrilme merakımdan insanlara istediklerini veremedim, çok daha iyi olabilecek bi yapıtı harcamış olduğumu düşünmek beni öldürüyo falan diyo mesela. ki bu daha ikinci eseri ve daha 25 yaşında falan yani..
son olarak ben daha çok dr jekyll-mr hyde tarzı bi ikililik bekliyodum ama çok daha farklıydı ve kesinlikle daha tuhaf ve rahatsız ediciydi
kral mapushaneye düşmeden bi homoerotic teenage friendship anlatısı patlatmış (fun fact: bikaç gün önce lgbtqi+ propogandası nedeniyle rusya'da yasaklanan kitaplar arasında bu kitap da var)
tamamlanması durumunda nasıl biterdi öyle merak ediyorum ki.. netoçka'nın özellikle yirmili yaşlarını görmek isterdim ve katya'yla bir şekilde tekrar bir araya gelişini veya sonraki partnerlerini
tamamlanması durumunda nasıl biterdi öyle merak ediyorum ki.. netoçka'nın özellikle yirmili yaşlarını görmek isterdim ve katya'yla bir şekilde tekrar bir araya gelişini veya sonraki partnerlerini
şu yüzsüz iti (foma fomiç'i) vuracak bi vatan evladı çıkacak diye sabırla bekledim
geçen yaz okusam severmişim şu sıralar kafa mlsf götürmüyo sorunlu postmodern karakterleri
bi de anca sonlara doğru sarmaya başladı bence yine benimle alakalı bilmiyorm
filmi de bi ara izleriz✍️
bi de anca sonlara doğru sarmaya başladı bence yine benimle alakalı bilmiyorm
filmi de bi ara izleriz✍️
kışın okumuştum buraya girmemişim benim leylalık
bi gün bi uyanıyosun BURNUN YOK köşe bucak burnum nerede diye arıyosun burnun berberinin ekmeğinin içinden çıkıyo o da gidiyo korkudan nehre atıyo jslfjsk eğlenerek okudum,, güldürünün yanı sıra burnun hem fallik obje hem sosyal statü ve sınıf farkı hem de bozulmuş beden imajı olarak okunabilmesi düşündürücüydü de. tam bi kafkaesk roman gerçekten
fakat benim asıl okuma sebebim tamamen meraktan oldu. dostoyevski'nin öteki'si ilk yayımlandığında aralarındaki paraleller yüzünden —ikisinin başlangıç cümleleri dahi aynı— dostoyevski bayağı eleştirilmiş hatta öteki burun buruna gelmek, her işe burnunu sokmak gibi birçok burunlu deyimlerle doluyken dostoyevski ikinci baskıda esinlenme izlerinden ve eleştirilerden kurtulma düşüncesiyle elinden geldiğince "burun"lardan kurtulmaya çalışmış (gogol sevmeyen mi var?? eleman da gogol sevdalısı napsın.. üstüne bi de insancıklardan sonra "yeni gogol"ümüzü bulduk diye pohpohlanmaları da tuz biber olmuştur gogol hayranlığına BENCE). ben de öteki'yle arasındaki paralelleri görmek için meraktan okumuş bulundum
fakat benim asıl okuma sebebim tamamen meraktan oldu. dostoyevski'nin öteki'si ilk yayımlandığında aralarındaki paraleller yüzünden —ikisinin başlangıç cümleleri dahi aynı— dostoyevski bayağı eleştirilmiş hatta öteki burun buruna gelmek, her işe burnunu sokmak gibi birçok burunlu deyimlerle doluyken dostoyevski ikinci baskıda esinlenme izlerinden ve eleştirilerden kurtulma düşüncesiyle elinden geldiğince "burun"lardan kurtulmaya çalışmış (gogol sevmeyen mi var?? eleman da gogol sevdalısı napsın.. üstüne bi de insancıklardan sonra "yeni gogol"ümüzü bulduk diye pohpohlanmaları da tuz biber olmuştur gogol hayranlığına BENCE). ben de öteki'yle arasındaki paralelleri görmek için meraktan okumuş bulundum
bu üçüncü bulgakovum ve kendisini seviom galiba. bayağı akıcıydı,, e şimdi ne olacak diyerek merakla okudum. bi de okurken sırtım üşüdü ve içim darlandı bu nedenle diyebilirim ki tam bi kış okuması dır
bi de okurken bundan bi dizi çıkarmış diyodum çoktaan çıkarmışlar başrollere de john hamm ve daniel radcliffei koymuşlar
bi de okurken bundan bi dizi çıkarmış diyodum çoktaan çıkarmışlar başrollere de john hamm ve daniel radcliffei koymuşlar