Reviews

Ankara, Mon Amour! by Şükran Yiğit

guyblache's review

Go to review page

emotional lighthearted reflective medium-paced

3.75

leyloyle's review

Go to review page

emotional hopeful inspiring reflective

5.0

eliathereader's review

Go to review page

2.0

Kuşkusuz hepimiz geçmişimizle, kendimizin bulduğu ya da bizim için bulunan öykülerimizle varız, her şeyi bugün kadar yarın da yanımızda taşıyacağımızı biliyoruz, belki bizim arkamızdan ‘onun bir öyküsü yoktu’ diye konuşamayacaklar, gün doldurur gibi yaşayıp çekip gitmeyeceğiz bu dünyadan, ama hep aynı acıyı da sürekli bir yük gibi omuzumuzda taşıyamayız, gücümüz yok, kaldıramayız.
.
Ankara, Mon Amour uzun zamandır listemde yer alan bir kitaptı. Hem Ankara’yı sevdiğimden hem de birçok yerde karşıma çıkan bir kitap olduğundan fazlasıyla okumak istiyordum. Bu kitapla ilginç bir deneyimim oldu. İlk 50 sayfayı okuduktan sonra tarzını beğenmeyince yarım bırakmaya karar verdim. Sonra kitap hakkında yazılan yorumlara baktım sonrasında da dayanamayıp sayfaları karıştırarak sona dek ilerledim. Hepi topu 150 küsür sayfa olduğunu idrak edince neden kalan 100 sayfayı okumadığımı kurcaladım. Nihayetinde kitaba devam edip bitirdim. Halihazırda yorumlarını okuduğumdan neler olup bittiğini az çok öğrenmiştim sadece kalan boşluklar doldu. Türk edebiyatında açıkçası 60 ve 80 dönemi hakkında yazılan kitaplar hiçbir şekilde ilgimi çekmiyor çünkü tamamen yabancısı olduğum dönemler. Okuyacaksam da bu dönemler hakkında yazılmış incelemelere, biyografilere daha çok yöneliyorum. Çünkü genelde bu kitaplarda soluksuz bir anlatım ve aşırı sadelik gözlemliyorum (elbette istisnası olan birçok kitap vardır) ve tarz olarak keyif almadığım okumalara dönüşüyor. Ankara, Mon Amour, Ankara’yı sevenlerin büyük ihtimalle seveceği bir kitaptır. Yasak bir aşkı iki çocuğun gözünden anlatıyor. Çok ufak bir kuirliğe yer verildiğini de düşünüyorum. Dönemin siyasi kargaşalarına da ufaktan değiniyor. Kısacık bir roman özellikle eski Ankara’yı bilenler için nostaljik bir hisse sahip olacaktır. Ben bahsedilen bazı yerlerin adını duymuştum ve bazıları hala var ama Ankara’da troylebüse binmek isterdim doğrusu.

sarihelikopter's review

Go to review page

3.0

Kitabın ilk bölümündeki çocukluk hatıralarına dönüş kısmının, çocuk aklıyla algılanış şeklindeki akışını inanılmaz beğendim. Nostaljisi aşırıya kaçmayan, tam dozunda bir ayarı vardı. Travmaya dönüş, çocuğun gözünden hatırlama çok çok iyiydi bence. Ancak ilerleyen bölümlerdeki kurguyu yeterince sürükleyici ya da ikna edici bulamadım, ilerledikçe benim için zayıfladı kitap. Yine de günün sonunda diğer Şükran Yiğit kitaplarını okumayı merakla bekliyorum.

abilge's review

Go to review page

3.0

Çok güzeldi 69lu yillarin Ankara’sına ve Türkiyesi’ne bir yasak aşk ve çocuk gözünden bakış. Fakat ne çocuk perspektifi ne de yasak aşkın taraflarının hikayesi tam. Hatta o kadar eksik ki bir yandan yahudi soy kırımında çocukların İngiltere’ye gönderilmesine göz kırpıyor ama Fransa’da ne işimiz var peki sorusunu tam da cevaplamıyor. Yani boşlukları tamamlanamamış müthiş bir hikaye.

sereintty's review

Go to review page

5.0

Burası Radyo Şarampol 'ü de okuyup çok sevmiş biri olarak, Ankara, Mon Amour'u da bir o kadar sevdim! Ben Şükran Yiğit'in içine bolca sokak ve mahalle kültürünü yedirdiği eski dönem anlatılarını çok çok çok seviyorum. Hikayelerinin ilk yarıda bir çocuğun gözünden başlamasını, o çocukların muzip dünyalarına bir bakış atmayı, sonra da o çocukların gençliklerine ve yetişkinliklerine yolculuk etmeyi de. Her kitabından sonra acı-tatlı bir his kalıyor bende.

dragonsandfoxes's review

Go to review page

4.0

Daha önce hiçbir Şükran Yiğit kitabı okumamış biri olarak neyle karşılaşacağıma dair bir fikrim yoktu. Kitabın ilk yarısında Ankara'da yaşayan sıradan bir ailenin hayatını okurken diğer yarısında işler nasıl bu kadar değişti anlayamadım. Akıp giden bir kitaptı. Oldukça beğendim.

niyans's review

Go to review page

4.0

Çocukluklarında kısacık bir yazı beraber geçiren Emel ve Suna’nın hem birbirlerinden hem de çocukluklarından kopmasına sebep olan bir olay. Sonrasında yeniden Ankara’da kesişen yollar. Biraz da çeşni olarak Paris ve Berlin…

Kitabın ismi sizi çok Ankara bir hikaye ve çok baskın bir Ankara anlatısı ile baş başa kalacakmışsınız gibi “kandırıyor”. Özellikle tırnak içinde yazdım, dünyanın sonu değil. 2. Bölümde daha baskın bir Ankara arka planı alıyoruz, son 2 bölüm sanki ek gibi. Ama yine de sıkmıyor, boğmuyor, “ne alaka?” Dedirtmiyor.

Karakterlere yakın hissetmemek için bir sebep yok, gerçekçiler. Daha derin işlenebilirlerdi ama sıkmadan boğmadan çok boyutlu hale getirilmişler. Kısacık sayfa sayısına rağmen kör gözüne parmağım karakterler haline gelmemişler.

Ben Türk Edebiyatı’na çok uzağım. Çok nadir Türk yazar okuyorum. Sebebi yok. Muhtemelen etrafımdaki her şey beni yeterince boğarken, kısacık bir süre çalıp, ülke dertlerinden kaçmak isterken daha fazla ülke derdi görmek istemeyişimden. Mine Söğüt okuya okuya doldurdum o istihkakımı. Teşekkürler.

Ankara, mon Amour’u sıkılmadan bitirdim, özellikle ilk bölümde çocukların diyaloglarıyla müthiş eğlendim, hiç yaşamadığım bir döneme nostalji bile duydum ama bir kez daha uzuuuun bir süre Türk Edebiyatı’na ara verme isteğim coştu.

Bu ülke beni yordu dostlarım.

sinelit's review

Go to review page

3.0

60’lar sonu ankara’sı, iki çocuk, iki aile, bir yasak aşk. bu haliyle tam bir keyif okuması.

ilk bölümdeki çocuk sesiyle devam edip bitseymiş veya ikinci bölümdeki üniversite öğrencileri ile tüm açıkları kapatıp yine o şekilde bitseymiş hayli iyi bir kitap, keyif okumasından öte bir şey olurmuş. zira çocuk gözünden, çocuk sesinden bir şey anlatmak çok zordur. bu konuda beni çok rahat ikna etti şükran yiğit. fakat keşke sondaki ömer kısmı, berlin, paris, madam litvak vesaire olmasaymış. o apayrı bir kitabın hikayesi gibi geldi bana. atmosfer dağıldı adeta -ki yazar o ankara atmosferini yaratmakta inanılmaz başarılıydı, burnuma ankara kokusu geldi adeta kitabı dinlerken.

shiprim's review

Go to review page

5.0

"Biz kaplumbağalar soyundanız Mösyö, tarihimizi hep sırtımızda taşırız. Ne kadar gizlemeye çalışırsak çalışalım o hep sırtımızdadır, başımızı içeri çeker dururuz, ama o hep görünür..."

Uzun zamandır -hem de hüngür hüngür- okuduğum en muhteşem, en Türkçe kitaptın sen, Ankara, Mon Amour. Hâlihazırda zaten mon amour Ankara, bunu bilmeyen yoktur, fakat son altı ayın bende yarattığı fazladan duygusallık ve fazladan Ankaralılık yüzünden içim daha bir parçalanmadı dersem yalanın dik âlâsı olur.

Birkaç basit, minik insan üzerinden, Ankara'nın sokaklarını ardına koyarak hakiki bir Türkiye portresi çizen Şükran Yiğit'in ellerinden öpüyorum.

"Bizim hiç olmazsa bir yazımız oldu, diye düşünür seviniriz ve o sevinçle ayrılırız birbirimizden sinemanın önünde. Kimbilir ne zaman yine birlikte yeni bir film göreceğiz, bilemeyiz..."

Benim bir kışım, bir ilkbaharım bir de yazım oldu ama yetmiyor, yetmeyecek.